İkiz Kulelere Saldırı

11 Eylül 2001’de ABD’de dört uçakla tarihin en büyük saldırısı gerçekleşti. Uçaklardan ikisi ünlü Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine, biri Pentagon’a çarparken, nereye yöneldiği bilinmeyen bir başka uçak da iddiaya göre yolcuların isyanıyla hedefine ulaşmadan düşürüldü.

Olayın hemen akabinde yapılan resmi açıklamaya göre dört uçakta bulunan El Kaide üyesi 19 terörist, bıçak, biber gazı ve sahte patlayıcılarla uçakları ele geçirdiler. Özel uçuş eğitimi almış bu teröristlerin yönlendirmesiyle uçaklar hedeflerine çarptılar. Çarpmaların etkisiyle Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin ikisi de yerle bir olurken, Pentagon’un da bir bölümü yıkıldı.

11 Eylül saldırılarıyla ilgili resmi tez yukarıdaki gibi. Fakat saldırılar öncesine ve saldırılara ilişkin pek çok komplo teorisi de mevcut. İlk başlarda çok az itibar gören bu teoriler artık çok daha fazla dile getiriliyor. Bu arada Amerikan halkının olaylara ilişkin şüpheleri de artıyor. Örneğin Mayıs 2006’da Zogby International tarafından yapılan bir ankette Amerikalıların % 42’sinin ABD Hükümetinin ve 11 Eylül Komisyonunun bazı kritik delilleri kararttığına veya bazı ipuçlarını takip etmeyi reddettiğine inandığını ortaya koydu. New York Times ve CBS tarafından Ekim 2006’da gerçekleştirilen bir başka ankette de Amerikalıların % 28’inin Bush yönetimindeki yetkililerin 11 Eylül öncesinde olası saldırılara ilişkin bilgileri konusunda yalan söylediğine inandıkları ortaya çıktı.

11 Eylül’le ilgili resmi teze aykırı teorilerin temelinde resmi tezden tatmin olunmaması yatmaktadır. Fakat bunların hepsini aynı kategoride değerlendirmek mümkün değildir. Sözkonusu komplo teorilerini üç grupta değerlendirebiliriz.

  1. ABD Yönetimi ve Pentagon’da görevli veya ilişkili bazı kişilerin bu saldırıları organize ettiğini öne süren teoriler
  2. ABD Yönetimi ve Pentagon’da görevli veya ilişkili bazı kişilerin bu saldırıları bilmesine rağmen, kendi amaçları için olmasına izin verdiklerine dair teoriler
  3. ABD Yönetiminin saldırılara ilişkin ön sinyalleri değerlendirmekte aciz ve başarısız kaldığı ama bu hatasını örtbas etmeye çalıştığına dair teoriler
Tüm teorilerin ortak noktası, genelde kamuya açık olan ama resmi tezde değerlendirilmeyen, farklı değerlendirilen ya da yalanlanan bazı bilgileri kullanarak, bir anlamda, “noktaları birleştir” yöntemiyle genel fotoğrafı ortaya çıkarmak şeklinde değerlendirilebilir. Bunun yanında, olay sonrası yaşanan gelişmeler de olayların arkasındaki motivasyona ilişkin yorumları da beraberinde getirmektedir.

Resmi tez, teröristlerin yapmayı planladıklarından daha başarılı bir eylem gerçekleştirdiklerini söylerken, komplo teorileri, 11 Eylül olaylarının tam da istendiği şekilde sonuçlandığını öne sürmektedirler.

Saldırılar öncesi bilgilerin yetkililer tarafından gözardı edildiği ve gereğinin yapılmadığına ilişkin teoriler şu bilgilere dayanmaktadır. Üç FBI ajanı, zamanında Bill Clinton’u suçlayan savcı David Schippers’la temas kurmuş ve aşağı Manhattan’a yönelik olası bir saldırı konusunda bilgi vermişlerdir. Schippers, saldırılardan beş hafta kadar önce konu hakkında Başsacvı John Ashcroft’ya bilgi verip soruşturma açılmasını istediğini ama ondan Adalet Bakanlığının soruşturma açmadığı cevabını aldığını söylemiştir.

Cumhuriyetçi senatör Curt Weldon saldırılardan bir yıl kadar önce saldırılan baş sorumlusu ilan edilen Muhammed Atta ve üç kişinin muhtemel El Kaide hücresi olarak tespit edildiğini, ama Özel Harekat Komutanlığının (SOCOM) bu bilgiyi FBI’a vermediğini iddia etmiştir. Bu bilgi daha sonra Pentagon tarafından yalanlanmıştır.

12 Eylül 2001’de The San Franciso Chronicle gazetesi, San Francisco belediye başkanı Willi Brown’un saldırılar konusunda erken uyarı almış olabileceğini, çünkü olaylardan sekiz saat önce havaalanı güvenliğinden Amerikalıların havayoluyla yolculuk konusunda dikkatli olmalarını tavsiye eden bir telefon aldığını açıkladığını yazmıştır.

Bazı kaynaklar da, saldırılardan hemen önce United Airlines ve American Airlines şirketlerinin hisse opsiyonlarında şüpheli hareketler olduğunu iddia etmektedir. Saldırılar öncesinde Chicago borsasında büyük miktarlarda opsiyonlu hisse satışı olduğu ve satışı yapanların saldırı sonrasında 5 milyon dolar kazandıkları söylenmektedir. Ama bu alışverişi yapanların kimliği açıklanmadığı gibi sözkonusu 5 milyon dolar da hiçbir zaman tahsil edilmemiştir. 11 Eylül Komisyonu ise, FBI’ın tüm hisse alım-satımlarını incelediğini ve şüpheli bir durumla karşılaşmadığını raporlamıştır. Fakat sadece Chicago borsası değil diğer büyük borsalarda da benzer araştırmalar gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Saldırılarla ilgili bir başka teori de ikiz kulelerin yıkılışına ilişkindir. İkiz kulelerin yerle bir olması mühendisler için büyük bir sürprizdi, çünkü daha önce hiçbir gökdelen yangın veya başka kısmi hasar nedeniyle çökmemişti. Çözülmesi gereken soru, uçakların oluşturduğu kısmi hasarın bir çökmeyi tetikleyip tetikleyemeyeceği sorusuydu. Üç yıllık bir araştırmanın ardından bir rapor yayınlayan Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST), kulelerin çökmesinin, uçakların çarpmasıyla oluşan darbeye ve sonrasında çıkan yangının çelik kolonları zayıflatmasına bağlı olduğunu açıkladı. Komplo teorisyenleri ise bu şekilde çökmelerin, daha önce sadece kontrollü yıkımlarda görüldüğünü ifade ederek, böyle bir ihtimalin peşine düşmüşlerdir. David Ray Griffin “Yeni Pearl Harbor” isimli kitabında kontrollü yıkım teorisine yer vermiştir.

Kontrollü yıkım teorisine en büyük destek, önemli Amerikalı fizikçilerden Steven E. Jones’dan gelmiştir. Jones, kontrollü yıkım olmaksızın yerçekimi etkisiyle çökmenin fizik kanunlarına aykırı olacağını söylemiştir. Bazıları böyle bir hazırlığın fark edilmeden yapılmasının zor olduğunu söylerken, olaylardan önceki haftalarda olağandışı elektrik kesintileri ve tadilatlar yapıldığına ilişkin iddialar da mevcuttur. WTC7 adı verilen ve hiçbir uçak çarpmamasına rağmen yıkılan 7 numaralı bina bu tür iddiaları güçlendirmektedir. NIST’ın bu konudaki araştırması devam etmektedir, 2007 yılında bir taslak rapor yayınlaması beklenmektedir.

11 Eylül saldırıları konusunda üretilen komplo teorilerinden bir diğeri de, Pentagon’un bir Boeing 757 tarafından değil daha küçük bir uçak ya da bir roket tarafından vurulduğu yönündedir. Bu teorilerin temelinde olay fotoğraflarında herhangi bir uçak kalıntısını andırır bir parça görünmemesidir. Ayrıca bölgenin hemen önündeki çimlerde ve binanın geri kalanında hasar olmaması da şüpheleri artırmaktadır. 2006 yılında Pentagon tarafından bir uçağın sadece burnunun göründüğü kamera görüntüleri yayınlanmış olsa da, buna inanmayıp aksi görüşleri savunmaya devam edenler bulunmaktadır.

Bazı teoriler de, güneydeki kuleye çarpan 175 no’lu uçağın çarpmasıyla birlikte ortaya çıkan parlamayı bir füzenin patlaması olarak yorumlamaktadır. Hatta görüntülerde bu uçağın altında bir çıkıntının göründüğü ve bunun da muhtemelen füze olduğunu iddia edenler mevcuttur.

Komplo iddialarına yol açan sepeblerden bir diğeri de Başkan George Bush’un olaya verdiği tepkiyle ilgilidir. İlk olarak ne Başkan Bush ne de yakın koruma ekibi Başkan’ın hayatı tehlikede gibi davranmamış, onu korumak için bulunduğu mevkiden güvenli bir yere götürmeye çalışmamıştır. Ayrıca, o sırada bir okulda bulunan Bush olay kendisine haber verilince, hiç istifini bozmadan ziyaretini sürdürmüştür. Bu davranışı, onun olaylar hakkında önceden bilgisi olduğu tezlerine neden olmaktadır.

İkiz kulelere çarpan uçakların karakutularının bulunamadığına ilişkin resmi açıklamalara rağmen, yıkıntılarda görev yapan iki kişi FBI görevlilerine karakutuların bulunmasında yardım ettiklerini, iki uçağa ait dört karakutudan ikisini bulduklarını iddia etmişlerdir. Bunlardan birinin adı Gail Swenson’dur.

Yine bir başka delil olarak tam da saldırıların gerçekleştirildiği tarihte pek çok ABD güvenlik teşkilatının tatbikatlarının üsüste denk geldiği söylenmektedir. 11 Eylül’de ABD Hava Kuvvetleri (USAF), Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı (NORAD), CIA, Ulusal Gözetleme Ofisi (NRO), Ulusal Havacılık Ajansı (FAA) ve Federal Aci Durum Yönetimi Ajansı (FEMA) tarafından çeşitli tatbikatlar yapılmaktaydı. Bunlardan bir tanesi özellikle dikkat çekiciydi. Hava Kuvvetlerinin muhtemel bir Rus saldırısını simüle ettiği Northern Vigilance tatbikatında, normalde Kuzeydoğu sahasını denetleyen savaş uçakları Alaska ve Kanada’ya yönlendirilmişti.

Olayı Yahudilerle ve İsrail’le ilişkilendiren teoriler de vardır. Bunların dayandığı ilk bilgi, kulelerde çalışan 4000 Yahudinin o gün işe gitmediği yönündeki söylentidir. Bunun doğru olmadığı, olayda 5’i İsrail vatandaşı 400 Yahudi’nin öldüğü açıklanmıştır. Daha ilginç bir bilgi ise 17 Eylül 2001’de İsrail’in Haaretz gazetesinde yayınlanmıştır. Gazete, FBI’ın çarpmadan sonra oluşan dumanı kendi şirketlerinin çatısından aşırı sevinç ve alaylı davranışlarla görüntüleyen 5 İsrailliyi gözaltına aldığını yazmıştır. Bu kişiler 20 Kasım 2001’de sınırdışı edilmiştir. 21 Haziran 2002’de ABC televizyonu, FBI’ın sözkonusu kişilerin İsrail istihbaratından olup olmadıklarını belirleyemediğini ama olaylar hakkında ön bilgiye sahip olmadıkları kanısına vardığını açıklamıştır.

Saldırıların amacına yönelik değerlendirmelerde başı ABD’nin emperyalist emelleri çekmektedir. Komplo teoristleri, ABD’nin Güney Asya ve Ortadoğu’daki artan askeri varlığına dikkat çekerek, 11 Eylül olaylarını ABD içindeki birtakım odakların planladığını öne sürmektedir. Özellikle, enerji kaynakları üzerinde öteden beri devam eden savaşta ABD’nin avantaj kazandığına ilişkin gözlemler, bu tür yorumları pekiştirmektedir. Teorilerin odak noktasında genelde yeni-muhafazakarlar adı verilen şahinler grubu bulunmaktadır.

ABD’nin İkinci Dünya Savaşına girmesine sebep olduğu söylenen Pearl Harbor baskınına ilişkin benzer teorileri hatırlamak gerekir. Sözkonusu çevrelerin bu saldırıları bizzat yapmasa bile gerçekleşmesi için elinden geleni yaptığına kesin gözüyle bakanlar ise çok daha fazladır.

David Rockefeller, 1994 Eylül ayında Birleşmiş Milletlere yaptığı bir konuşmada “Küresel bir dönüşümün eşiğindeyiz. Tek ihtiyacımız doğru büyük krizi yakalamak, böylece ülkeler Yeni Dünya Düzenini kabul edeceklerdir.” demekteydi.

Yeni muhafazakarların yoğunlaştığı Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC) adlı think-tank kuruluşun Eylül 2000’de yayımladığı “Amerikanın Savunmasını Yeniden Oluşturmak: Yeni bir Yüzyıl için Strateji, Kuvvetler ve Kaynaklar” isimli raporun 51. sayfasında şu ifade geçmektedir: “…dönüşüm süreci, devrim niteliğinde değişiklikler getirse bile, Pearl Harbor benzeri feci ve katalizleyici bir olay olmadıkça, çok uzun sürecektir.”

Bkz. Yeni Muhafazakarlık, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi

ARAMA

Google

COPYRIGHT

EZOTERİK SÖZLÜK, konunun meraklılarına bilgi vermesi amacıyla yayınlanmaktadır. Bu sözlükte yayınlanan tüm maddelerin telif hakkı yazarına aittir. İzinsiz ve link vermeden kopyalanıp yayınlanamaz.
 
pageviews