Tapınak Şovalyeleri (Templiyerler)

Mesih’in ve Süleyman Tapınağının Asker-Kardeşliği (Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici)

Kısaca Tapınak Şovalyeleri olarak bilinen bu örgüt en yaygın ve en ünlü Hristiyan askeri tarikatlarının başında gelmektedir. Orta çağda varlığını yaklaşık iki yüzyıl kadar sürdürmüş olan bu tarikat, Birinci Haçlı Seferi’nin akabinde kurulmuş ve Kudüs’e giden Avrupa’lı hacıların güvenliğini sağlamayı görev edinmişti.

Tapınakçılar hem asker hem rahip olma özellikleriyle Hristiyan dünyasında bir ilki temsil ediyorlardı. Pek çok Haçlı Seferinde görev almışlardır. Tarikatın yapısından kaynaklanan finansal imkanların modern bankacılığın da temelini oluşturduğu söylenebilir. Tarikat, Fransa Kralı IV. Filip’in gadrine uğrayana kadar Avrupa genelinde üye sayısını ve gücünü artırmıştır. Kral Filip, tarikat üyelerini işkenceyle itiraflara zorlamış ve yakmıştır. Fransa kralının etkisiyle Papa V. Clement de, 1307 yılında tarikatın zorla dağıtılması kararını almıştır.

Tapınak Şovalyeleri Tarikatı manastır yaşamı esasına dayanıyordu. Hristiyanlığın önde gelen din adamlarından Cistercian tarikatının kurucusu Claivaux’lu Saint Bernard’ın da desteğini alan tarikat Avrupa’nın hemen her ülkesinde örgütlenmişti. Tapınakçıların her ülkede bir üstadları vardı ve bunların hepsi tarikatın doğudaki askeri faaliyetleri ile batıdaki mali gücünü kontrolünde bulunduran Büyün Üstad’a bağlı idiler.

Tarikat içinde üç ayrı sınıf vardı.

  • Şovalyeler (Knights): Ağır süvariler. Üzerinde kırmızı haç bulunan beyaz kıyafet giyerlerdi.
  • Serjenler (Sergeants) ve Hizmetliler: Hafif süvariler. Daha alt sosyal sınıflardan geliyorlardı ve kahverengi kıyafet giyiyorlardı. Tarikatın mülklerini ve mali işlerini yönetiyorlardı.
  • Papazlar: Tarikatın dini rehberleri
Bunlar dışında savaşçı ihtiyacından dolayı tarikata önceden belirlenmiş sürelerle katılan, daha sonra da seküler hayata dönen şovalyeler ve evli şovalyeler de vardı. Bunlar ömür boyu üyelerden üzerinde kırmızı haç bulunan siyah ve kahverengi kıyafetlerle ayrılıyorlardı. Üstadları dahil çoğunluğu o zamanlar pekçok şovalye için geçerli olduğu gibi eğitimsiz ve okuma-yazma bilmeyen kimselerdi.

Tapınakçılar, Hristiyanların kutsal saydığı topraklarda pek çok kale inşa etmişlerdi. Hristiyan dünyanın yetiştirdiği en iyi savaşçılar olarak biliniyorlardı. Haçlı seferlerini tasvir eden pek çok resimde göğüslerinde beyaz cüppe üzerine kırmızı haç ile resmedilen şovalyeler Tapınakçılardır.

Tapınak Şovalyeleri tarikatına katılmak, kendini tamamen adamayı gerektiriyordu ve tekris işlemi gizli bir törenle gerçekleştiriliyordu. Bu ritüellerin pek azı dışarıdaki insanlar tarafından biliniyordu, bu da engizisyoncuların şüphelenmesine yol açıyordu. İlk başlarda tarikata katılabilmek için iyi bir soydan gelmek ve bütün varlıklarını tarikatın hizmetine vermek zorundaydılar. Ayrıca, tarikata üye olmak, fakirliği, erdemi, dindarlığı ve itaatı gerektiriyordu. Tapınak şovalyeleri için savaşta teslim olmamak önemli bir ilkeydi.

Tarikat, 1118 yılında Fransız şovalyeler Hughes de Payens ve Geoffrey de St. Omer tarafından Hayfa ve Kudüs yolundaki Hristiyan hacıları korumak maksadıyla kurulmuştur. İlk kurulduğunda dokuz üyeden oluşuyor, ve hediye ve yardımlara dayanıyordu. Bu yüzden, ilk başlarda “Mesih’in fakir şovalyeleri” olarak biliniyorlardı. Kudüs kralı II. Baldwin onlara Tapınak Tepesinde eski Süleyman Tapınağının harabeleri olduğu düşünülen yerde bir karargâh sağladı. Tarikat bundan sonra Tapınak şovalyeleri ismiyle anılmaya başladı.

Clairvaux’lu Bernard gibi Hristiyan din adamlarından aldığı destekle Tapınakçılar kısa sürede büyümeye başladılar. Papa, 1128’de yayınladığı bir emirle onları bir Tarikat olarak tanıdı ve doğrudan Papalık makamına bağladı. Bundan sonra Avrupa’dan para ve toprak hibeleri gelmeye başladı. Pek çok Avrupalı soylu tarikata katıldı.

Tarikatın Avrupa genelinde savaşçı gücünden çok daha fazla insandan oluşan güçlü bir finansal ağı vardı. Kutsal topraklara giden hacılara karşılığını yatırmaları şartıyla mektuplar veriliyor, hacılar bu mektupları tarikatın Kudüs veya başka bir yerdeki uzantılarında nakde çevirebiliyorlardı. Bu günümüzde kullanılan çeklerin ilk hali kabul edilmektedir. Gücünü gitgide artıran tarikat Avrupa ve Ortadoğu’da geniş topraklara sahip oldu, kaleler, kiliseler inşa etti, büyük çiftliklerde ürettiği ürünleri kendi adına ihraç faaliyetlerine girişti. Tarikatın kendi donanması vardı ve bir ara tüm Kıbrıs tarikatın mülkü haline gelmişti.

Kudüs’ün 1187’de Selahaddin-i Eyyubi tarafından tekrar fethedilmesinden sonra Haçlı Seferleri gücünü kaybetmeye ve Avrupa’nın tarikata desteği azalmaya başladı. Tapınakçıların büyük üstadı Gérard de Ridefort’un 1189’da Selahaddin tarafından Akra’nın fethinde yakalanıp boynunun vurulması da Tapınakçıların kendi içindeki motivasyonlarını ve prestijlerini sarstı. Haçlıların son kalıntılarının da 1291’de Ortadoğu’dan atılması Tapınakçılar için sonun başlangıcıydı.

1300’lü yılların başında Fransa Kralı IV. Filip İngiltere ile savaşında büyük bir para sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden Tapınakçıları sıkıştırmaya başladı. Tapınakçıların Büyük Üstadı Jacques de Molay’dan tarikatın usulsüzlük yaptığı iddiaları ile ilgili açıklama yapmasını istedi. de Molay bu iddiaları reddetti.

13 Ekim 1307’de Filip, tüm Fransız Tapınakçıların aynı anda tutuklanmasını sağladı ve çeşitli suçlardan Engizisyona gönderdi. İşkencelerle kendilerine yöneltilen suçları kabul etmeleri sağlandı. Bu zorlama itiraflar Filip’e Tapınakçıların mallarına el koyma imkanı verdi. 1312’de IV. Filip’in baskısıyla Papa V. Clement tarikatın dağıtılmasına karar verdi. Tarikatın tüm varlıklarının Rodos Şovalyelerine devredilmesi emredilmesine rağmen Filip Fransa’daki mülklerin büyük bölümüne el koydu. Pek çok Avrupalı yönetici de bu olayı kilisenin elindeki mülkleri azaltmak için bir fırsat olarak gördü.

Fransa dışındaki Avrupa ülkelerinde de Tapınakçıların pek çoğu tutuklanmış olmasına rağmen neredeyse hiçbiri suçlanmadı. Bir kısmı Malta Şovalyeleri (Hospitallers) ve Portekiz’deki Mesih Tarikatı (Order of Christ) gibi başka tarikatlere karışırken, bir kısmı seküler hayata döndü. Bir kısmı da Papalığın etki alanı dışındaki ülkelere kaçtılar. Bazı çağdaş kurgu romanlarda, tarikatın yer altına çekildiği iddiaları dile getirilmiştir. Fakat ne tarikatın donanması ne de finansal arşiviyle ilgili günümüze ulaşan bir bilgi bulunmamaktadır.

Bugün Katolik Kilisesinin resmi görüşü, yargılamanın adil olmadığı yönündedir. Zaten Fransa dışında suçlanan Tapınakçı da olmamıştır. IV. Filip’in yardımlarıyla papa olan V. Clement’in bu borcunu ödemek için Filip’e göz yumduğu söylenmektedir. 2002 yılında Dr. Barbara Flare tarafından Vatikan’ın gizli arşivinde bulunan Chinon parşömen’i Fransa’da suçlanan bazı Tapınakçıların Papanın gönderdiği bir ekip tarafından sorgulanma kayıtlarını içermektedir. Bu kayıtlarda Jacques de Molay dahil tüm Tapınakçı liderlerin günahlarının bağışlandığı ifade edilse de, IV. Filip tarafından serbest bırakılmamışlardır. 1314 yılında Tapınakçıların son büyük üstadı Jacques de Molay, suçlamaları halkın önünde kabul etmeyi reddettikleri için, iki arkadaşıyla birlikte yakılarak idam edilmiştir.

Tapınak şovalyeleri ile ilgili ortada dolaşan pek çok gizem ve mit vardır. Bunların bir kısmı Kudüs’teki kutsal tapınağın kontrolünü uzun süre elinde tutan ve koruyuculuğunu yapan Tapınakçıların orada buldukları söylenen hazinelerle ilgilidir. Bunlar arasında Kutsal Kase veya Hz. Musa’nın Kutsal Sandukası sayılabilir. “Ulusal Hazine” ve “Indiana Jones ve Son Haçlı Seferi” gibi bazı Hollywood filmlerinde bu tür efsaneler konu edilmiştir.

Bir başka efsaneye göre de, Tapınakçılar tapınak tepesinin altındaki gizli tünellerde gnostik Hristiyanlara ait yazmalar bulmuşlardır. Bu yazmalarda klasik Hristiyan inancında Hz. İsa’nın havarilerinden biri kabul edilen Magdalalı Meryem’in aslında onunla evlendiği ve bu evlilik yoluyla onun soyunu sürdürdüğüne dair kanıtlar buldukları iddia edilmektedir. Hatta Magdalalı Meryem’in Hz. İsa’nın ölümünden sonra Fransa’ya geçtiği ve Katolik Kilisesinin soyun devamını engellemek için tüm girişimlerine rağmen, Hz. İsa’nın kanının Merovenj hanedanının soyunda devam ettiği ve sonradan Tapınakçıların koruyuculuk görevini devraldıkları da iddialar arasındadır. Dan Brown’un beyaz perdeye de çekilen Da Vinci Şifresi isimli kitabı tümüyle bu tür efsaneler üzerine kuruludur.

Öte yandan Avrupa’da pek çok gizemli örgüt ve tarikat kendilerini Tapınakçılara nispet ederek onlara ait sembolleri kullanmışlardır. Hatta masonluğun doğrudan Tapınakçılar tarafından kurulduğu da iddialar arasındadır.

Bazı ezoterik yazarlar Tapınakçıların Atlantis, Mısır, Esseniler, Gnostikler ve daha pek çok ezoterik ve okült sırların koruyuculuğunu yaptığı ve yayılmasını sağladıklarını iddia etmişlerdir.

ARAMA

Google

COPYRIGHT

EZOTERİK SÖZLÜK, konunun meraklılarına bilgi vermesi amacıyla yayınlanmaktadır. Bu sözlükte yayınlanan tüm maddelerin telif hakkı yazarına aittir. İzinsiz ve link vermeden kopyalanıp yayınlanamaz.
 
pageviews